otuz yaş yazısı

otuz yaş arması

dile kolay artık nüfus cüzdanı üstünde yani resmi olarak otuzlu yaşlarıma giriyorum ve daha kötüsü kendimi hiç te otuzların da hissetmiyorum. beni tanıyanlar bilir yaş alma konusunu hiç sevmem bunun dolaylı sonucu olarak ta doğum günlerini hatta durumu biraz fazla abartıp son dönemde etrafımdakilerin de doğum günlerini eğer hazır paket kutlamaya katılma zorunluluğum yok ise kutlamamaya başladım ki özellikle doğum günü v.b. özel günlere verdikleri değer aşikar olan etrafımdaki kadın taifesinin hayvan suçlamalarına maruz kalıyor olmak bile bu durumumu değiştirmedi.
ara not 1: yukarıdaki uzun paragraf-cümle ile de içimdeki orhan pamuk dışa çıkmış sonradan okuyunca anladım.

ben daha küçüktüm o zamanlar şimdi buradan bakıldığında küçücük hem de. ortalama sekiz veya on yaşlarındaydım yanlış hatırlamıyorsam. mevsim yaz idi biz de alışkanlık üzere yazlık evimizdeydik. bizim yazlık biraz curcunalı olurdu; annemin arkadaşları, komşular, sabah kahveleri, beş çayları, tabii ki konken ve yazlığımızın bulunduğu kasaba-köyü arkadaşlarla keşfetmekten, meyve bahçelerinden göz hakkını alan, yol kenarlarındaki böğürtlenleri yağmalayan ve vakit bulup eve arada bir uğrayan ben; büyük kaşif.
ara not 2: çok roman tadında yazdım otuz yaşın verdiği seksi olgunluğumdan olsa gerek 🙂 .

birgün eve geldiğimde evin balkonunda yine kadınlar toplanmış bir yandan konken oynarken bir yandan da komşumuz, annesi ile yaşayan ve o zamanki gözlemlerime dayanarak hayatından gayet memnun doktor hakkında dedikodu halinde buldum ahaliyi. doktor artık 30lu yaşlarına gelmişti ve evlenmiyordu hala konuşmalardan anladığım özet bu idi.
o zamanlar ki çocuk şöyle demişti kendi kendine bayağı yaşlanmış neden evlenmiyor ki hem bir insan 30 yaşına geldiğinde değil evlenmek çocukları olurdu. o zaman ki hesaplarıma göre ben doğduğumda annem 23 yaşındaydı, doktor otuzunda olduğuna göre arada yedi yıl vardı ve yedi yıl neredeyse benim o zamanki yaşım kadardı yani çok fazla. konuşmalar bu konu hakkında sonuca bir türlü varmıyordu sonuçsuz gidiyordu.
konu benim kafamı bayağı bir kurcalamıştı evdekilere sordum konu değiştirme ustası annem konuyu her seferinde harika şekilde değiştirerek yanıtlamadı, erkekler ise doktorun en iyisini yaptığı konusunda hem fikir zaten başka da bir cevap yok, bakkal ibrahim amca keşke ben de onun kadar akıllı olsaydım şeklinde bunalımlarda, anneannem daha küçüksün deyip harika yemekleriyle teskine girişiyor, ayşe teyze büyüyünce anlayacağım konusunda teminat veriyor…

en sonunda gözümü iyice kararttım, çocukken bol bol çimdik yediğim annemin çocukluk arkadaşı sabiş teyzeye sormaya karar verdim konuyu ne yapalım merak kediyi öldürürdü biz de çimdik yerdik en kötü ihtimal.

– sabiş teyze doktor neden evlenmiyor?
soruyu en saf halimle – haliyle sormuş olmalıydım ki sabiş teyzeden bir gülümseme geldi önce.
– ne oldu?
– hiiç merak ettim
– (ilk önce biraz sessiz kaldıktan sonra) çok iyi de ondan, nereden aklına geldi şimdi.

cevap aynen bu idi. koca bir hıı çekerek ayrıldım yanından lakin fazla zorlamaya da gelmezi 🙂 .

o zamanlar neden bu konu üstünde bu kadar durdum bilmiyorum ama ne zaman otuz yaş konuşmalarına tanık olsam aklıma gelir bu anım.

şimdilerde 30larına gelen ben olabildiğince rahat, bekar, dünyanın bir ucundan bir ucuna sürüklenerek ve türkiye’de annemle beraber yaşıyorum.
eğer aynı konu benim için de konuşuluyorsa başka masalarda ne diyorlardır bilemiyorum…


Yayımlandı

kategorisi

, , ,

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın